Türkiye Filmi

Türkiye Filmi

1980 Eurovision çekimleri bitmiş, verilen solo programların çalışmalarını yaparken bir gün program müdürü onu çağırmış ve elindeki işleri bırakmasını söylemiş: “İzzet, çok acele Basın – Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne gideceksin. Oradan da Belçika’ya gönderecekler seni…” Şaşkınlığını atar atmaz yola koyulmuş. Gerisini kendisinden dinleyelim: “Atladım, gittim. Genel müdür beni ‘anneniz bizim çok hürmet ettiğimiz bir büyüğümüz, şimdi de sizinle çalışmak istiyoruz’ diyerek karşıladı. Sonra da ‘Atatürk’ün doğumunun 100. yılı vesilesiyle bir “Türkiye” filmi yaptırmak istiyoruz, bunun yönetmenliğini de siz yapacaksınız. Bunun için her şey hazır’ diyerek elime yedi sekiz sayfalık bir kağıt tutuşturdu. Hızla okudum. Atatürk’ün doğumu, okulu, askeriyeye girişi, devrimler derken klasik bir hayat hikâyesi anlatılıyor… ‘Ben bunu yapamam’ dedim, geri verdim. Kabul etmedi. Son sözleri, ‘Bu işin sorumlusu sizsiniz ve bir kaç gün sonra da Belçika’ya gideceksiniz.’ oldu…

NATO ülkeleri Enformasyon Dairesi Basın Yayın Genel Müdürlüğü Atatürk’ün doğumunun 100. yılı için bir film projesi ister, düz metin olarak aşağıdaki sayfalardan oluşan senaryo taslağı sonucunda Türkiye İşleri Sorumlusu Cemre Birand’dan bir yazı gelir. O sırada İzzet Öz her şeyden habersiz TV’de işine devam etmektedir.

Eve geldim, durumu anneme anlattım. ‘Bak İzzet’ dedi, ‘işte istediğin olmuş. Sen Türkiye’yle alakalı bir şey yapmak istiyordun, bundan âlâ fırsat mı olur? Şimdi yat uyu, ben senin için bir dua edeyim, zihnin açılsın…’ Yattım. Gece 12’ye doğru kalktım, daktiloyu önüme aldım. Aklıma, bir anda Sihirli Lamba’nın açılışı için yazılan Mazhar’ın sözleri aklıma geldi:

Karışmışım baştan sona kadar
1950’de doğmuşum
Memur çocuğuyum anam öğretmen
Uykudan önce dua edermişim küçükken
Aslım ne tam Doğu ne tam Batı
Ha orda olmuş ha burada
Her yol Ankara olmuşum
Devamlı hayal kurmuşum
Bozup yeniden yapmaktır işim
Bozup yeniden yapmak…

“İzzet” dedim kendime, “ne Doğulusun ne Batılısın… Her işin bozulup yeniden yapılabilir. Rahat ol, ona göre keyfince içinden ne geçiyorsa onu yaz.” Yazmaya başladım: Önce Atatürk’ün büstü görünüyor, “bu film Atatürk’ün doğumunun 100. yılı için hazırlanmıştır” yazısı Boğaziçi Köprüsü’nün ortasında güneşin içinde erirken “Doğu’yla Batı’nın birleştiği yer: Türkiye” yazısı çıkıyor… Sonrası art arda gelen, birbiri içinde eriyen görüntüler: Hitit güneşi, beyazlar giymiş bir Mevlevi, kırmızı taytıyla bir balerin, çamurdan vazo yapan eller, Anadolu medeniyetlerinden birine ait bir sütun… Buradan da Anadolu uygarlıklarına geçiş… Selçuklular,

Osmanlılar, mehter müziği eşliğinde büyüme ve parçalanma, İstiklal Savaşı ve Atatürk, devrimler ve Türkiye’mizi tanıtan turistik görüntüler… Bir de, filmi NATO finanse edeceği için ordu görüntüleri. Bunları yazdım, sabah erkenden yurtdışı yayınlar bürosuna gittim, İngilizce, Fransızca ve Almanca olmak üzere üç dile çevirttim. TRT Genel Müdürü’nün yanına çıktım, izin istedim. “İznin çoktan verildi’ dedi bana. Olayın tam olarak nasıl geliştiğini hâlâ bilmem. Bu iş bana nasıl geldi, genel müdür beni nasıl aradı, hiçbir fikrim yok. Nasıl bir sistemle yollandım, bilmiyorum. Tek bildiğim, bunun hayatımdaki en güzel iş olduğu.”